19 Aralık 2013 Perşembe

özgüvenözgüvenöz

hemen herkese küçüklüğünden beri aşılanan / aşılanmaya çalışılan olgu; özgüven
insanın kendine güvenmesi, her ortamda kendini ifade edebilmesi, tepkisini koyabilmesi, fikirlerini çekinmeden ortaya atabilmesi, ve dahası, çok güzel tabii ki
dolayısıyla bir çok zaman başarıyı önümüze serer özgüven, ve dolayısıyla mutluluğu ve daha ne isteriz ki?

peki özgüvenli insan her koşulda kazanan mıdır?
bence değildir. tabi kime göre neye göre? bana göre
ama muhakkak birilerinin gözdesidir, bu kaçınılmazdır, çünkü insanoğlu çiğ süt emmiş, çünkü menfaat ilişkileri almış başını gitmiş, yani "kendine göre" hep kazanandır

bir de özgüvenin haddini aştığı, insanı fark etmeden aşağı çektiği durumlar var
sinsice ilerleyip kısa vadede fark edilmeden, uzun vadede mutsuzluğa sürükleyebilecek türden
işte bu noktada özgüvenin hassaslığı kendini hissettiriyor

hassaslık meselesinde en iyi örnek özgüven ile kendini beğenmişlik arasındaki ince çizgidir bence
özgüven patlamasıyla sürekli bir şeyleri nasıl başardığını anlatan insanlar var mesela
işte özgüven çizgiyi aşınca, kendini beğenmişlik ön plana çıkarken, katıksız özgüven kirlenmeye başlıyor
ve hatta kimi zaman kişi kendini beğenmişlik sınırlarını da aşıp, kendini bilmezlik deryasına dalıyor
ve işte bu kirlenme süreciyle kişi özgüvenin faydasını görmek yerine, 3ncü kişiler tarafından dalga konusu olan/olacak kişi haline geliyor ve uzun vadede idare edilen insan olup çıkıyor (idare edilen insan ise başlıbaşına bir yazı konusu)

yani demem o ki;
özgüveni insana zirve de yaptırır dibe de batırır


VS






Hiç yorum yok: